Bilim adamları evrenin yaratılışını Big Bang (büyük patlama) teorisi ile izah ederler. "Evren hacimsiz sonsuz yoğunlukta bir nokta idi patladı. Patlama neticesi oluşan büyük genişleme kontrollü ve düzenli bir şekilde yönetilerek bu günkü evreni meydana getirdi." Patlamanın bir güç tarafından kontrollü olarak yönetilmesi ifadesi ayni zamanda kuranî bir ifadedir. Evrenin oluşumunun düzenli bir yaratma hadisesi olduğu, bununda patlamanın yönetilmesi şeklinde ifade edilmiştir.
Burada dikkati çekmek istediğimiz nokta, Yönetme ve idarenin yaratma olgusunun hemen peşinden geldiğidir.İlahi gücün ilk yönetime kudretinin dünyaya ait boyutuna bakıldığından Artık yönetmenin ya da yönetimin önemi konusunda uzun izahlara gerek yok sanırım. Ancak bu dünyaya ait yönetme boyutunun konumuz açısından en önemli ayağını Turan devletlerinin yönetimi meydana getirmektedir. Sadece işin evrenselliğini daha açıkçası Turani boyutunu vurgulamak için bazı somut örneklere ihtiyaç vardır ;
Eski Mısır'da Yönetim
Yönetimin bir sistem şeklinde ilk meydana çıktığı devlet Eski Mısırdır. Eski Mısır'ın çok gelişmiş sayılan idarî bünyesi, bir yandan hükümdarlara atıf edilen ilâhî kudretten, öte yandan memlekette hüküm süren tabiî veya aynî ekonomiden kaynaklanmaktadır. Eski Mısır ilâhlarından Horus'un yeryüzünde temsilcisi, olan kral, hem hükümdar, hem de ilâhtır M. Ö.1198-1167 arasında hüküm süren Firavun III. Ramses'in idarî faaliyetlerini kayda geçiren oğlu IV. Ramses 'in yazdığı papirüste, bu ilahi otoritenin idarî işler üzerindeki etkisi açık bir şekilde görülür:
"Sana toprağının idaresi için Mısır kitabelerinin dehlizlerinde kayıtlı ulu fermanlar yazdım. Yıllık vergilerini yüce hazinene teslim etmek üzere tütsüler taşıyan okçular ve bal toplayıcılar tayin ettim. Senin için,, halktan gemiciler ve vergi memurları ayırdım. Yine senin için, kölelerden kanal idaresine bekçiler ve saf arpa'na gözcüler koydum"
Eski Çin'de Millet İdaresi
Kuruluşundan içinde bulunduğumuz yüzyıla kadar değişmeden ayakta kalmış olan Çin devlet idaresi ise, bir nevi soylular yönetimi şeklinde gelişmiş sarayın çevresinde koordine edilmiştir.Bu gelişmeye tesir eden temel unsur Çin devletinin köklü ve temelleri sağlam bir idareye sahip olmasıdır. Bu sebeple Çin seddi gibi muazzam bir yapıyı inşa etmek sadece savunma ve bayındırlık alanında, hizmetin ötesinde aynı zamanda belli bir organizasyonu gerektirmektedir. Uzun müddet Turan akınlarına maruz kalan Çin, bütün bu baskılar sonucu köklü bir yönetim tarzı geliştirmiş, bunu günümüze kadar da sürdürmüştür. Çin'de kamu hayatına hâkim olan düşünceler başlangıçtan itibaren metafizik ve ilmî bir hüviyetten daha çok, sosyal ve siyasî bir mahiyet' taşımaktadırlar. Çin düşünürleri uzun zaman devlet, hükümet ve ahlâk meselelerini bir bütünün çeşitli cepheleri olarak incelemişler ve bunlara üniversal bir kimlik kazandırmışlardır.
Bu yoldan aslında iptidai bir takım hareket düsturlarından mürekkep olan Konfuçyus dini, şümullü bir sosyal felsefe haline sokmuştur. Bu görüşün idari sisteme olan tesiri bilginlerden müteşekkil bir devlet bürokrasisinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.
Roma'da Bürokrasi
Ülke ve nüfuz bakımından dünya tarihinde son derece önem1i bir yer işgal eden Roma devleti, kudret ve otoritesini geniş ölçüde askeri teşkilatına ve bürokrasisine borçludur.Roma bürokrasisi, ancak Julius Caesar, Roma Cumhuriyeti ve Augustus'dan sonra, yani M.S: I inci yüzyılda (M.S. 25) ücretli bir memur teşkilâtı kurulması ile meydana gelmiştir. Bu kuruluş tarihi tesadüfî bir hadise değildir. Cleopatra 'nın ölümü ile Roma imparatorluğuna intikal eden Mısır, aynı zamanda Roma imparatorlarının daha ileri götürüp tekâmül ettirdikleri otoriter bir idare sisteminin örneğini vermiştir. Gerçekten yeni Roma imparatorluğunun hareket noktası, seçime dayanan mahalli idare sisteminin son kalıntılarını tasfiye edip, devletin yetki alanını sırf meslekî bilgilerle teçhiz edilmiş bir memurlar topluluğu vasıtası, ile genişletmek olmuştur.
Türk Turan Devletlerinde Yönetim
Hun İmparatorluğu:
M.O. 220 yılında kurulan Hun Devletinde merkezde çok kuvvetli, nüfuzlu bir hükümdar, Tengri Kut (Tanrının Kutsadığı) vardı ve devlet merkezi bir monarşi olarak nitelenebilirdi. Tabi bilindiği gibi Büyük Hun İmparatorluğu ayni zamanda Büyük Turan Devleti sayılıyordu. Ülke on iki kısma ayrılmıştı ve her birinin başında birtakım imtiyazlara sahip olan beyler bulunuyordu. Ancak Tengri Kutun beyler üzerindeki hakimiyeti tamdı. Bütün beylerin hepsi doğrudan doğruya Tengri Kuta tâbi olup, itaat etmekle yükümlüydüler. Çâğdaşı devletlere oranla daha ileri ve düzenli bir devlet teşkilâtına sahip olan Hunlarda uluslararası hukuk kuralları da gelişmişti. Mevcut şartların baskısı da çok etkili olmuştu. Hun Devleti, Çin İmparatorluğu ile sınır komşusuydu. Bu sebeple iki devlet arasında kimi zaman barış kimi zaman da savaş şeklinde ortaya çıkarı yoğun bir siyasi ilişki yaşanmıştır. Hun anlayışına göre iki devlet arasındaki normal ilişki şekli barıştır. Uluslararası ilişkileri düzenleyen anlaşmalardır ve savaşlar anlaşmaları ihlâlden doğar Hunlarda devlet adamlarının beceriksizliği hatta yeteneksizliği ihanet sayılıyordu, ihanete verilen en hafif ceza ise idamdı.
Göktürk Devleti
Orta Asya'da Büyük Turan-Hun Devleti'nin yıkılışından sonra A1tay Dağlarında yaşayan bir kısım Türkler 552 tarihinde Bumin Kağan ve İstemi Kağan'ın gayretleriyle Göktürk Devleti'ni kurmuşlardır. Göktürk Devleti, Başbuğ etrafında bir araya toplanmış kabileler konfederasyonundan oluşan büyük bir Türk-Turan imparatorluğuydu
Göktürkler, başta Çinliler ve Doğu Roma İmparatorluğu olmak üzere çevrelerindeki devletlerle her zaman siyasi ilişkilere girmişlerdir Yoğun dış ilişkilerin kısmen de olsa örgütlenmiş bir yapı gerektireceği kuşkusuzdur. Göktürk Devleti'nin idari yapısı ile ilgili en önemli kaynak kuşkusuz Orhun Kitabeleri'dir. "Biti" yani bugünkü Türkçeyle "yazmak" fiilinden gelen "Bitig" kelimesi ilk kez Orhun Kitabelerinde yer almıştır Yazı, nâme, mektup, vesika anlamlarını taşıyan bitig kelimesi Uygurlar, Karahanlılar, İ1hanlılar gibi çeşitli Türk Turan devletlerinde "Bitigçi" yani "yazıcı, kâtip" biçimine dönüşmüştür. Türk Turan Devlet geleneğinde bürokrat yada Devlet adamı kavramının kaynağı budur.
Uygur Devleti
Göktürk Devleti zamanında bu devletin tebâsı olarak yaşayan(Turan Devletinin boylarından biri) Uygurlar, Bilge Han'ın ölümünden sonra çıkan karışıklıklardan yararlanarak 745 yılında Uygur Devleti'ni kurmuşlardır. Halkının büyük bir kısmı şehirlerde yaşayan Uygur Devleti, kısa sürede yüksek bir uygarlık düzeyine ulaşmış, gerek özel hukuk gerekse kamu hukuku alanında son derece önemli gelişmeler kaydetmişlerdir. Kaynakların ifadesine göre Tarihte yaşayan Büyük Turan Devletlerinin (Hunlar, Göktürkler, Cengiz Devleti, Karahanlılar, Selçuklular hatta Osmanlılar) yönetici ve özellikle katip sınıfı yani bürokrat sınıfı tamamen Uygur Türklerindeki yapı esas alınarak teşkil edilmiştir.
Karahanlılar devrinde yaşamış olan Büyük Türk-Turan bilgelerinden Yusuf Has Hacib; Kutadgu Bilig adlı meşhur eserinde, kanunun hükümdarlıktan üstün olduğunu "Beylik ve ululuk çok iyi bir şeydir, fakat daha iyi olan kanundur; ama asıl mühim olan da kanunu eşit tatbik etmek olmalıdır, Ama en önemli iyi yönetmektir" demiştir. Bu ifadede esas alınan ve üzerinde durulan; yöneticilik, sevk ve idare yani bürokratik evre hemen kendini gösterir. Buradan da anlaşılacağı üzere Hükümdarın bütün sıfat ve özellikleri yönetime göre şekil almaktadır.Turan Devletlerinde "Yönetme" nerede ise yaşama şartı kadar önemli ve ciddi bir iş olmuştur. Yukarda sıraladığımız gerçek dünya devletleri, büyük olma, dünya devleti olma özelliklerini yönetimin sırlarını bulmalarına bağlıdır.
Türk Turan Devletlerinde ise "Yönetim bilgeliği" kalıtımsal olarak günümüze kadar (Cumhuriyetin ilk yıllarına kadar) sürmüştür. Özellikle Cengiz, Timur ve Selçuklularda zirveye çıkmış. Büyük Türk Turan devleti olan Osmanlılarda ise yönetim tam anlamıyla bir sanat haline gelmiştir. Osmanlı nasıl yönetiliyordu? sorusunu ve cevabını bir sonraki yazıya bırakıp, şimdi Selçuklularda yönetici nasıl seçiliyordu? Sorusunun cevabını kısaca izah edelim.
Selçuklu kaynaklarının verdiği bilgilere göre özellikle Anadolu Selçuklularında bürokrat yahut devlet adamı seçimini bir (komisyon) heyet yapardı. Bu heyet vezir, asker, kadı, hekim vs gibi değişik branşların en üstündeki şahıslardan teşkil edilirdi. Ve bu heyete meymenet heyeti denirdi. Devlet memuru yahut yönetici olmak isteyen gençler bu heyete müracaat ederlerdi. Devlet adamı adayları bu heyetçe iyice incelenir Soyu sopu araştırılırdı. Huyu suyu gözü pekliği vatan sevgisi, yetenekleri kontrol edilirdi. Sonrada aday hakkında bir karara varılırdı. "Tamam sen sınavı geçtin" dedikleri zaman artık aday o tarihten sonra boş kadrolara müracaat eder ve doğrudan atanırdı. Sınavı geçemeyenler daha doğrusu meymenet heyetinin olumlu görüşünü alamayanlar ebediyen devlet hizmetine giremezlerdi. İşte bunlara da meymenetsizler denirdi. Rivayet edilir ki meymenetsiz sözü buradan gelmektedir.
Şu anda Ankara da her seviyede bizi idare edenlerin bir teki dahi böyle bir meymenet heyetinden olumlu not alabilirler mi acaba, ne dersiniz? Yoksa bunların tamamı meymenetsiz mi?
.bayrak
Saygılarımla....